Haber 69 – Bayburt Pamuktaş Köyü Kültür ve Yardımlaşma Dermeği Başkanı Sadettin Çelebi Yazısında Türk Toplumunda Özgürlük Nerede Biter? Huzur Nerede Başlar? adlı yazısını ele aldı.
Toplum olarak bir arada yaşamanın temelinde karşılıklı saygı ve ortak değerler yer alır. Farklılıklarımızla zenginleşen bir toplumda bireysel özgürlükler elbette vazgeçilmezdir. Ancak bu özgürlükler, kamusal alanda başkalarının huzurunu bozmayacak şekilde yaşandığında toplum barışına katkı sağlar.
Bugün geldiğimiz noktada, bazı bireysel tutumların artık yalnızca kişisel tercih olarak değerlendirilemeyecek boyuta ulaştığı görülüyor. Örneğin; kamusal alanda yüksek sesle müzik dinlemek, çevreyi kirletmek ya da başkalarını rahatsız edecek şekilde davranmak, yalnızca “özgürlük” başlığı altında değerlendirilemez. Bu tür davranışlar, hukukumuzda zaten çeşitli yaptırımlara tabidir. Böylede oldu. İstanbul valiliği ‘’meydanlarda ,halkın yoğun olarak bulunduğu açık alanlarda, toplu taşıma araçlarında duraklarda sahil ve plajlarda kişisel müzik yayın cihazlarıyla çevreyi rahatsız eden kişiler hakkında idari para cezası uygulanacağını bildirdi.(Anadolu Ajansı Ümit Türk 26.06.2025)
Benzer şekilde, kamuya açık alanlarda sergilenen aşırı cüretkâr giyim tarzları ya da teşhirci davranışlar da toplumun geniş bir kesiminde rahatsızlık oluşturmaya başlamıştır. Bu noktada bireysel özgürlük ile toplumsal değerler arasındaki hassas denge bir kez daha gündeme gelmektedir.
“Çocuklarımı parka götürmeye çekinir oldum. Ailece oturacağımız yer kalmadı. Herkes ne isterse yapar hâle geldi. Bu mudur özgürlük?”
— Ayşe Hanım, 3 çocuk annesi, ev hanımı
Toplumu oluşturan bireyler olarak birbirimize karşı sorumluluğumuz yalnızca hukuki değil, ahlaki bir boyut da taşır. Türk Ceza Kanunu’nun 225. maddesi, kamuya açık alanlarda “hayasızca hareketlerde bulunmayı” cezai yaptırıma tabi tutar. Bu hüküm, yalnızca aşırı uç örnekler için değil, toplumun genel huzurunu bozan her türlü davranış için de uygulanabilir bir çerçeve sunmaktadır.
“Ceza hukuku, sadece suçun değil, kamusal düzenin korunması için de vardır. Bu tür tartışmalar, kanunun yorumlanmasında toplumsal duyarlılıkların dikkate alınmasını zorunlu kılıyor.”
— Av. Hüseyin Karataş, Ceza Hukuku Uzmanı
Elbette bu uygulamalar keyfi değil, objektif ölçütlerle ve toplumsal uzlaşıya dayalı şekilde yapılmalıdır.
“Toplumun ortasında neyin sergilendiğine çocuklarımızla birlikte tanık oluyoruz. Bu normal değil. Sessiz kalırsak, sınır kalmaz.”
— Mehmet Bey,(Dost sohbeti)
“Bireycilik arttıkça toplumsal sınırlar zayıflıyor. Ancak ortak yaşam sürdürülebilir olmak istiyorsa, görünürde ‘küçük’ olan rahatsızlıklar bile ciddiye alınmalı. Toplum huzuru, duyarlılıkla mümkündür.”
— Dr. Zeynep Aydın, Sosyolog
“Kimsenin yaşam biçimine karışmayız. Ama topluma meydan okur gibi davrananlara da susacak değiliz. Bu da bizim özgürlüğümüz.”
— Emine Teyze,(Dost sohbeti)
“İstediğimi giyerim ,bana kimse karışamaz ‘’ anlayışının artık suiistimal edildiğinin ve özgürlüğün sınır tanımayacak kadar sınırsız olmaması gerekir. ‘’Bu anlayış tabiri caizse artık suiistimal edilmeye başladı ,çünkü yarın bir başkası çıkıp ben çıplak gezmek istiyorum diyebilir ,bu söylemin tutarlı olması için o durumda da aynı özgürlüğü savunmamız gerekecek, bu işin ucu oraya kadar gidiyor’’
— Zeynep Merdan, Yazar (Feminizm üzerine çalışmaları olan yazar röportajından)
“Hülya ;Çıplak geziyor insanlar artık iç çamaşırı ile geziyorlar ,Haya, edep, ar, namus olayı ortadan kalktı .’’Bir laf edersen yobazsın, gericisin yada teröristsin, Fetöcüsün’’ ’’Çok büyük yıkım yaşanmadan da kafamızı kaldıracak halimiz yok’’ diyor.
— Kezban Hatemi, Hukukçu (Hülya Avşar ile yapılan bir televizyon programından alıntılar.)
Unutulmamalıdır ki; özgürlük, başkalarının özgürlüğünü tehdit etmediği sürece değerlidir. Toplumsal değerlerin tamamen göz ardı edilmesi, uzun vadede yalnızca bireyler arası çatışmayı değil, toplumun bütünlüğünü de zedeleyecektir. Bu nedenle, kamusal alanda sergilenen davranışlara dair bir ölçü ve sınır çizilmesi artık sadece bir tercih değil, bir gerekliliktir.
“Gençlik delikanlılık demek değildir; kendini bilmek, haddini bilmektir. Mahallede eskiden böyleydi. Şimdi ise kimse utanmıyor.”
Hayri Amca, 78 yaşında (Esnaf sohbeti)
Toplumsal huzur, yalnızca devletin değil, her bir bireyin sorumluluğundadır. Yasalar, yalnızca cezalandırmak için değil; ortak yaşam alanlarımızı, değerlerimizi ve birlikte yaşama kültürünü korumak için vardır.
Son dönemde özellikle büyük şehirlerde yaygınlaşan, teşhirciliğe varan yaşam tarzları; sadece geleneksel değerlerimize değil, kamusal alandaki huzura da açık bir tehdit haline gelmiştir. Bu tür davranışların “özgürlük” adı altında savunulması, başka bireylerin huzurunu ve mahremiyetini ihlal etmektedir. Özgürlük, başkasının sınırına dokunduğu anda sorgulanmalıdır.
Buradan Sayın Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’a seslenmek istiyoruz:
Dünyanın hiçbir ülkesinde özgürlükler, Müslüman ve muhafazakâr bir toplumda bu kadar geniş ve denetimsiz yaşanıyor değildir. Toplumun geniş kesimlerinin rahatsız olduğu ve “teşhircilik” boyutuna ulaşan bazı davranışlar artık müdahale edilmesi gereken bir mesele haline gelmiştir.
Nitekim İstanbul Valiliği, yüksek sesle çevreyi rahatsız eden davranışlara karşı idari para cezası uygulayarak bir adım atmıştır. Aynı şekilde, kamusal alanda ahlaki sınırları aşan tutumlara da devletin bir sınır çizmesi gerekmektedir.
En çarpıcı örneklerden biri, Türkiye’nin en muhafazakâr illerinden biri olan Bayburt’ta dahi sokak ortasında gençlerin dudak dudağa öpüşür hale gelmesidir. Bu, sıradanlaşan bir yozlaşmanın göstergesidir.
Hukukçu-Yazar Kezban Hatemi’nin şu uyarısını hatırlatmak isteriz:
“Çok büyük bir yıkım yaşamadan da kafamızı kaldıracak gibi görünmüyoruz.”
Bu ifadede, yalnızca bir eleştiri değil, bir uyarı ve çağrı da vardır.
Çelebi, Toplumsal huzur, sessiz çoğunluğun sesinin duyulmasıyla mümkündür. Bu çağrı, sadece muhafazakâr bir kesimin değil, ortak yaşam kültürüne inanan herkesin vicdanına yöneliktir.
Yorum yapabilmek için giriş yapmalısınız.